Duydum ki Bizi Bırakmaya Azmediyorsun Etme Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme |
Mevlana Celaleddin Rumi |
|
SEVDİĞİM ŞİİRLER,HİKAYELER...
Duydum ki Bizi Bırakmaya Azmediyorsun Etme Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme |
Mevlana Celaleddin Rumi |
|
ÜŞÜYORUM
Bir coşku var içimde bugün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi, süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum..
(Muhsin YAZICIOĞLU)
Kalırsam , Surları Yıkmak İsterim
aldanıp da sakın “kal!” deme bana
taşları eriten hasretimle
kanımı arıtan dağlara çıkıp
hasretim uyuyan maharetimle
gideğim şiirin topraklarına
sen ey yaprakları ipek dokuyan
kalırsam,incinir çiy taneleri
acı acı kişner yaşlı küheylan
yağmura müptela değimsağma
yoları kuşatan tebessümünü
görsede, bulamaz dizinde derman
kalırsam, degişir gecenin tadı
ıtır kanadından talih kuşunun
arza emrivaki süzülür zaman
kömür saçlarına tutunan kalbim
kahve gözlerinde giyer kefeni
incinir yep
en güzel hücremde saklarım seni
rengarenk bir damla usare olup
sessizce içine dalmak isterim
tuttuğun aynalarda birden kaybolup
yılarca yüzüne bakmak isterim
“şehirde tükenen sihri bul!” deme
“kuru!” de, “çürü!” de, sakın “kal!” deme
kalırsam , surları yıkmak isterim
NURULLAH GENÇ
DOST
Hani, diyorum da, insanın gerçekten mükemmel bir dostu olsa... "Ona", şöyle, içine sindire-sindire, kocaman bir sarılsa...
Ne iyi olur değil mi? Dostunuz!
Dostunuz var mi? Kadın ya da erkek... Hiç fark etmez. Gerçek dostun cinsiyeti olmaz. Paylaştığınız birileri var mı? Var ise mesele yok.
Yok ise,
gidin bulun hemen! Sırlarınızı paylaştığınız. Özlediğinizi
açık yüreklilikle söylediğiniz. "Canım benim!..
dediğiniz... Telefonda bile saatlerce konuştuğunuz, sıcacık biri...
"O"nu görmediğinizde yüreğinizin "pıt-pıt" attığını
hissettiğiniz, bir dostunuz var mi? Dert ortağı,
sohbetlerinizi paylaştığınız,
yalnızlığınızı anlattığınız, sevincinizi hisseden biri... Yalnız kaldığınızı
düşündüğünüzde, birilerine öfkelendiğinizde, sevdiklerinizi
özlediğinizde, hayal kurduğunuzda
yanınızda o var mı?
Sizi hiç yalnız bırakmayan biri... Cesur, sempatik, azimli,
kararlı,
Arayan, soran,"Seni özlüyorum" diyen biri. Böyle bir canlı ile her
şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz. Yanıltmaz! Anlayışla
karşılar her şeyi...
Hataları, günahları-sevapları, her bir şeyi konuşabilirsiniz
onunla...
Hiç yalnız kalmazsınız nitekim... Böyle bir dost bulmak için
fazla bir arayış
içinde olmanıza gerek yoktur. O kendiliğinden çıka gelir
zaten. (Elektrik olayı ..)
Bir gün bir bakarsınız karşınızda... Bir de bakmışınız
sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar,paylaşımlar...
Kimseye söyleyemediğinizi,
en yakınınıza anlatamadığınızı, geçmişteki izleri,
Geleceğe dairlerinizi,
sadece ona anlatır olursunuz. Kadın, erkek Bir dost bulun! Ama gerçek olsun.
Aradığında isinizi değil, sizi soran... Kötü gününüzde
ev sahibi, iyi gününüzde kiracınız olsun.
Anlatsın, konuşsun, açık-seçik,
korkmadan yasasın.
Güvensin! Cinsiyeti olmasın!
Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan
kadar narin olsun.
Doğruları söylesin.
Gerçekçi olsun. Yanıltmasın, kandırmasın! İçten, sevecen,
sempatik,
sevdaları, özlemleri anlayabilen biri olsun.
Anlasın! Ağzıyla değil,
gözleriyle ve kalpten konuşsun.
Yaşasın!
Doya-doya yaşasın, doya-doya yaşatsın.
Beyninden değil, yüreğinden versin. "Olsun varsın!
Paylaşırım." desin.
Bir dostunuz olsun.
Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın...
Dost olsun!
Ama... Gerçek bir dost..
D O S T C A K A L I N.........
CAN DÜNDAR
Atik, üniversitenin koridorunda ilerlerken bir öğretim üyesinin kapısının kilidini kurcaladığını gördü. 'Hocam, açılmıyor mu?', 'Açılmıyor.'
'Birilerini çağırmamı ister misiniz?', 'Ben biraz deneyeyim. Olmazsa çağırayım.' 'Bir de benim denememi ister misiniz?', 'Neden olmasın, bir de sen dene bakalım.' Atik anahtarı aldı, kapıyı kendine doğru çekerek denedi; sonra da iterek denedi; sonra kapıyı biraz kaldırarak denedi. Üçüncüsünde kapı 'şak' diye açıldı. Hoca biraz şaşkın; ama sevinçli bir şekilde Atik'e teşekkür etti. Atik'in ismini, bölümünü sordu; daha sonra çay içmeye davet etti.
***
Atik, üniversite derslerinden boş kalan zamanlarda bir beyaz eşya dükkânında çalışıyordu. O gün öğleden sonra dükkanın önünden geçen bir hanımın ayakkabısının topuğu çıktı. Zavallı kadın, elinde topuk, nasıl yürüyeceğini şaşırmıştı. Atik, patrondan izin alarak kadını dükkana davet etti: 'Hanımefendi, isterseniz topuğunuzu ayakkabınıza çakmayı bir deneyelim.' İçeriden aldığı bir çekiçle, topuğu bir dakika içinde çaktı. Yaşlı kadına bir de çay ikram etti. Kadın çay içerken yeni ütülere de baktı ve dükkândan bir ütü alarak çıktı.
***
İşten çıkmasına az bir zaman kala bir sınıf arkadaşı aradı ve bir dersin notlarını istedi. Ancak ders notları Atik'te de yoktu. Atik de birkaç arkadaşını arayarak notların kimde olduğunu buldu. Arkadaşına ertesi gün notları bir arkadaşının sınıfa getireceğini söyledi.
***
Ertesi gün bir derste proje dağıtımı yapıldı. Herkes bir proje ile yetinirken Atik iki proje birden aldı. Arkadaşları Atik'in bu kararına şaşırdılar. Mümkün olsa kimse hiç proje almayacakken, Atik neden iki proje alıyordu ki! Proje ödev demekti; araştıracaksın, yazacaksın. Bir sürü iş.
***
Atik, okulda bir ilan gördü. Afetzedelere yardım teşkilatı yurtdışından gelen bir grubun üyelerine pazar günü için rehberlik ve tercümanlık yapacak öğrenciler arıyordu. Atik ilandaki numarayı cep telefonundan aradı ve pazar günü yardım edebileceğini söyledi.
***
Bir arkadaşı, yurttan çıkıp onun oturduğu semtte bir ev kiralamak istediğini belirterek, Atik'e bildiği boş ev olup olmadığını sordu. Atik, cumartesi günü isterse birlikte bakabileceklerini söyledi.
***
Atik'in nişanlısı bir başka şehirde okuyordu. Pazar akşamı telefonda sohbet ederken Atik haftayı özetledi: Hocasının kapısını açmıştı. Bir kadının topuğunu onarmış; sonrasında bir de ütü satmıştı. Hem kendine hem de başka bir arkadaşına ders notlarını ayarlamıştı. İki tane proje almıştı. Cumartesi günü, semtte kiralık evleri incelemişti. Pazar günü ise bir Amerikalıya rehberlik yapmıştı.
Atik'in nişanlısı, 'Ne kadar çok iş yapmışsın?' dedikten sonra yalın bir soru sordu: 'Neden? Neden yaptın tüm bunları?' 'Çünkü problem çözmek beni mutlu ediyor. Kendimi işe yaramış ve yararlı hissediyorum. Hocanın kapısını açınca kendimi başarılı ve mutlu hissettim. Bir de yaşlı kadının ayakkabı topuğunu takınca günün kahramanı oldum. Ders notlarını bulunca başarı haneme bir çentik daha attım. İki proje aldım. Böylece daha çok okumak için fırsat olacaktı. Böylece her kitabı, her makaleyi bitirdiğimde kendimi daha başarılı hissedebilecektim. Ev arama işi sırasında hem yardım etmiş oldum hem ev fiyatlarını öğrendim; hem de ev sahiplerinin kiralama stratejilerini. Ayrıca kendi mahallemde girmediğim bir sürü sokağı öğrenip dikkat etmediğim bir sürü binaya dikkat ettim. Kendimi o evlerde yaşarken hayal ettim. İlginç bir duyguydu. Pazar günü de Amerikalıya rehberlik etmek, hem İngilizce pratik yapmamı sağladı hem de afetler ve kurtarma operasyonlarıyla ilgili bir sürü şey öğrendim. Bunları çılgınca bulabilirsin ama bütün bunları yapmasaydım, sana anlatacak ilginç bir şeyim olmazdı.' Nişanlısı Reyhan: 'Canıııım, seni çoook seviyorum.'
MELİH ARAT